29 Ara 2013

esrarengizseyler.com'a taşınıyoruz!



Merhaba

Çizimler, yazılar ve ben, 5 yılını dolduracak olan blogspottan buraya taşınıyoruz. Yeni evimize hepinizi bekleriz.

Tabi ki Facebook'tan da takip edebilirsiniz.

2 Eyl 2013

Nutella Kafası

Nutella'yı sevmek için yüzlerce neden sayabilirim. Sen de yüzlerce sayarsın, o da sayar eder binlerce neden. Daha çizerken beraber canımın çekmesiyle çekmeceden aldığım kaşığımı kavanozun içine daldırıp kocaman bir lokma almam bir oldu. Bence hakkında yazılacak pek bir şey yok. Bu kafayı hepimiz yaşıyoruz zaten.

Var mı daha lezzetlisi? Var mı daha mutlu edeni? Bence yok!


27 Ağu 2013

Yenilesi Şeyler: Çikolata & Kahveli Buz

Hafta sonu eğlencemi sizlerle paylaşmak isterim. Artık cumartesi günleri çalışmak zorunda olmayan ve sıcak havanın verdiği rehavet ile evde olmaya karar veren ve fakat boş durmayı sevmeyen biri olarak çok eğlenceli zaman geçirdiğimi söyleyebilirim.

Yemek ve pasta ustalarının affına sığınarak (ki bu tarif için amatör olmak yeterli) serinletici bir tatlı tarifim var.





Düzenleme ve fotoğraflar: Esra Arıcı


Malzemeler şöyle;

2 bardak süt
2 çorba kaşığı toz şekeri
2 çorba kaşığı türk kahvesi (ben çifte kavrulmuş damla sakızlı kullandım)
4-5 parça bitter çikolata
ve buz kalıpları.

Buradaki malzemeleri dilediğiniz gibi değiştirebilirsiniz. Kahvenin çifte kavrulmuş acılığıyla bitter çikolata acısının uyumlu bir lezzet yakalayacağını düşündüm ve deneyin bayılacaksınız! Tüm malzemeleri  kaynatıp bir miktar soğuttuktan sonra kalıplara döküp buzluğa atıyorsunuz.

Yapılışını tüm ayrıntılarıyla olmasa da buradaki instagram videosundan görebilirsiniz.

Çikolata&Kahveli buzları dondurmaya yarayan bu binyılın icadı kalıpları buradan temin edebilirsiniz.  Kendisine "dondurma kaşığı" sıfatı yakıştırılmış olsa da bana kalırsa bu dondurma değil, daha güzel bir ismi hakediyor. Bizim oralarda "eskimo" derlerdi ama bu ismi pek kimse kullanmıyor.

İster "dondurma" diye adlandırın ister "kahveli/meyveli buz"... "eskimo" veya "popsicle"... bu sıcakta evde yapıp yenilebilecek en güzel tatlı ve en eğlenceli aktivite bence.

Afiyet olsun!




































24 Ağu 2013

Sevilesi Şeyler: Mint yeşili


Hayır korkmayın, burayı bir moda blogu yapmak değil niyetim. Şu rengin güzelliğine bakın! Her zaman sevdiğim ve bana huzur verdiğine inandığım renklerin başında geliyor. Zaten blogun renklerinden de belli oluyor. Bu rengi hayatımın her alanında her şeyle uyumlayıp kullanabilirim. Yukarıda bunun için bir kaç örnek seçimim var. Ordan burdan seçip bir araya getirip "sevilesi şeyler" başlığı altında yayınlayalım istiyorum. Bakar bakar feyz alırız, ilham olsun hepimize ve belki onlardan her hangi birine sahip olmak isteyenler için bir aracı olmuş olalım fena mı? :)

Linkler numaralarına göre şöyle:
1. Bu mint yeşili gömlek, lacivert bir jean ile harika olurdu dostum!
2. Bu yastığın aynısını odama yapmak için sabırsızlanıyorum.
3. Bu marka olmasa da bu renk ojem dolabımda var bile;)
4. Yemelere kıyamam!
5. Bu çanta inanılmaz güzel!
6. Odama çok yakışırdı.
7. Çok hoş bir iPhone Case
8. Ok yaydan çıkmış parmağıma dolanmış.
9. Fazla söze gerek yok All gitsin! :)


10 Haz 2013

Direniş Kafası, #occupygezi

Günler sonra merhaba,

Türkiye uzun yıllardır yaşamadığı olaylar ve gelişmeler içerisinde. Gördüklerimiz ve yaşadıklarımız karşısında hem ağladık hem güldük ama en çok gururlandık. Türk olduğumuzu yeniden hatırladık, Türklüğümüzle gurur duyduk. Atatürk'ün sözlerine yaraşır şekilde davranıp, Cumhuriyetimize sahip çıkarak ona layık gençler olduğumuzu gösterdik.

Daha yazamadığım ve yazmak için blogların yetmeyeceği kadar cümle var aslında. Tv ve gazeteler her ne kadar suskun olsa da neler olup bittiğini twitter ve facebook yoluyla öğrenmeyen kalmadı. Sosyal medya kullanmayan ebeveynlere en ince ayrıntısına kadar anlatıldı ve videoları izletildi. İnanılmaz güzel bir dayanışma, inanılmaz yaratıcı bir mizahla direnişimizi ve haklı davamızı dünyaya duyurduk. Herkes her şeyin farkında artık. 

Eminim sen de olanların farkındasın, eminim sen de bu gururun enerjisini biraz olsun hissettin. Eminim sen de yıllarca suskun olmaktan yorulup ağzını açma isteği duydun, kalkıp bu birliğin bir parçası olmak istedin. Eminim ki bir damla gözyaşın çıkmak istedi göz pınarlarından ya da boğazın düğümlendi gördüklerin karşısında. 

Eğer hala görmezden geliyorsan ya da bilmiyorsan olayı senin için şurada özetleyebilirim(bi tık>)



31 May 2013

Park Kafası


Bahar ilk geldiğinde çizmiştim Bahar Kafası'nı. Bir türlü tam anlamıyla yaşayamadık yağmur-çamur, soğuk-sıcak, bir kaç mevsimden salata yaptı bu bahar doğa ana bize. Tıpkı halet-i ruhiyem gibiydi, bir güldü bir ağladı.

İşte böyle bir bahar kafası yaşarken çizimi blogta paylaşmak istediğim gün, yurdum insanının parklara bahçelere dökülüp eylemlere aktığı, en büyük direnişin gerçekleştiği günlere denk geliverdi. Derken çizim "Park Kafası" oluverdi.

İnsanlığın ihtiyaç duyduğu bir asıra yakındır varolan bir ağaçlık alan, şehrin nefes aldığı bir alan "cani" insanların eline düşmek üzere. Bir hastane, okul, bir müze ya da kütüphane olsa neyse, uğruna doğayı katlettikleri şey bir avm. Hem de yüze yakın avmsi olan şehrimde.

Sadece o da değil aslında direnişin sebebi, "ne diyorsak o" kafasına karşı bir hak kazanma savaşı halinde en çok.

Şimdiyse aklım ve tüm kalbim şu koca taş kesilmiş ruhsuz şehirde kalan nadide parkların birinde ruhunu ortaya koymuş binlerce insanla beraber. Gece yarısı direnişlerini gerçekleştirirken amansızca gazlarla ve ateşlerle saldırıya uğrayan kocaman yüreğini ortaya koymuş arkadaşlarımla beraber. Kazananın "doğa" olmasını, kazananın "insan" olmasını umarak...


28 Nis 2013

Çilek Reçeli Kafası

Haftalardır yaşadığım çilek reçeli kafasını bloga yazmamak haksızlık olurdu.

Bir insanın 30 yaşını geçtiği yıllarda mükemmel reçel yaptığını öğrenmesi çok üzücü! Bir ömür bu güzellikten kendini mahrum etmesi çok yazık! Çilek reçelsiz geçen günlerim için hissettiğim tek bir şey var: acı!

Evet, kendi evimin olmasıyla ilk kez tattığın duygular gibi ilk kez reçel yapma girişimim, pazardan alınan bir kilo çileğin çöpe gitmemesi adına, beyhude bir çaba olduğu düşünülerek başladı. İnternetlerden nasıl yapılacağına dair bir kaç bilgi alındıktan sonra sabır içinde, evi kaplayan harika çilek kokularıyla heyecanlı bekleyiş, yerini cennete ışınlanıp gelmiş gibi hissettiren bir lezzet patlamasına bıraktı.

Çok ciddiyim yerken kendimden geçtim. Yıllarca denemediğim pasta ve yemek kalmamıştı. Nedendir bilmem hayatımda ilk kez reçel yaptım. Yahu sahi, neden daha önce hiç çilek reçeli yapmamıştım?

Sabah kahvaltılarında, bazen acıktığım anlarda ve evime gelen arkadaşlarıma kahvenin yanında... Derken iki haftada kavanoz kavanoz reçel tükettik. Annem blogumu okumuyor diye rahatça söyleyebilirim ki annemin yaptıkları bana hiç böyle hissettirmemişti. Bu reçeli özel kılan neydi? Sanırım ilk kez yapmam, özenerek yapmam...

Merak etmeyin tarifi ve yapımı çok kolay. 1 kg çileğe 4 su bardağı şeker döküyorsunuz ve bir gece kapağı kapalı bekletiyorsunuz. Ardından kaynamaya alıyorsunuz. Kaynayınca kısık ateş, köpürdükçe kaşıkla alıyorsunuz. Dediğim gibi sabır istiyor. Reçelin olduğunu anladığınız anda çeyrek limon suyu, biraz daha karıştırıp alıyorsunuz ocaktan.

İşte bu kadar. Oluyor size ev yapımı, el yapımı reçel! ve ben bu reçele ba-yı-lı-yo-rum!

12 Nis 2013

Kahve Deyip Geçme!


Kahve deyip geçmeyeceksin öyle! O kadar tutkunu var ki. Kendilerine "bağımlı" desek daha doğru olur. Son aylarda bir gün bile türk kahvesi içmeden geçmediyse ve bir kahveci dükkanının önünden geçiyorken mutlaka geçip alıyorsanız, işe giderken içmeden kendinize gelemiyorsanız kafein canavarının pençesine düştünüz demektir! Ve bence aslında kahveyi sevmediğini söyleyenler bile bir parça kafein canavarıyla tanışıklığı vardır.

Öyle kahve deyip geçme işte! Kahve bu, kokusu bile bazen içine mutluluk dalgası yaymaya yetebilir. Hele bir de arkadaş sohbeti de eklenirse değmeyin güzelliğine! Düşünsenize sabahları ofise elinizde kahve olmadan gittiğinizi ya da bir arkadaş buluşmasında sadece çay içtiğinizi ya da yemeğin ardından sadece meyve falan ikram edildiğini... Ben düşünemiyorum! Neredeyse teknolojisiz yaşam kadar boş, balkonsuz ev kadar sıkıcı, tuzsuz bir yemek kadar tatsız olurdu...

Yeryüzünde yüzlerce hatta binlerce çeşidi, dünyanın neresine giderseniz gidin her köşebaşında yerini alan dükkanlarıyla önemli bir kültür halinde. Artık her evde bir expresso, expresso olmasa da filtre kahve makinesi, o da olmasa bir frenchpress, o da yoksa en azından bir türk kahvesi makinesi var. Cezveyi saymıyorum bile, o zaten geleneksel bir şekilde çeyizin bir parçası olarak fincnların yanında mutlaka yerini alır.

Şu sıralar hayranı olduğum şeylerden birisidir türk kahvesi makinesi, elbette geleneksel pişirme yöntemiyle daha güzel ancak bu makineler tam bir köpük ustası:) Bir de bir kahveci dükkanının sattığı renkli makineler var hani şu buharlı ısıtıcısı olanlar. Hastalarıyım!

Bir de günümüzde herkesin tadamadığı bir durum var ki her adım başı duyulan mükemmel kavrulmuş kahve kokusu. Çocukluğumda Adana'da önünden her geçerken alan annemden bana da alışkanlık kaldı. Şu sıralar üşenmeyip Eminönü'nde sıraya girip alırım hala.

Evimizde o kadar çok pişerdi ki, beni bu kültüre alıştıran asıl şey köşebaşı açılan ve cebimizi kurutan(öğrenciyken) yabancı uyruklu dükkanlar değil; annem, yengelerim ve bir kaç komşumuzun oluşturduğu toplantılardı. Her kahvaltı sonrası şaşmayan bir saatte gelinir, "ocakta yemeğim var", "çocuk okuldan gelecek" tarzı söylemlerle kalkılıp gidilen kısa keyif ortamlarından kalma güzel bir alışkanlık olarak başladı. Bugün hala binlerce çeşit kahve bir yana türk kahvesi bir yanadır benim için:)

İşte benim kafein canavarıyla tanışmam böyle olmuştu. Peki sizin kahve tutkunuz nasıl başladı?

7 Nis 2013

İki oda bir salon

Telaş içinde ama oldukça sakin geçerken günler, bir şeyler üretmenin verdiği kendine güven duygusu çok tanıdık. Hayat işte... Hep telaş, bir şeylere geç kalma korkusu, bir yandan dinlenme çabası ve çalışıp üretmek belki ekmek parası ya da kariyer sevdası. Hep aynı...

Derken yine korkular, tekbaşınalığın sorumlulukları sırtlamaya yetmeyecek güçsüzlüğünün hüznü. Bir o kadar gücün verdiği huzur...

Geldiler yine işte, baş başa oturuyoruz şu iki oda bir salon evde. Yetmiş beş metrekare dünyamda hep beraber ürettik, hoş vakit geçirmeye çalıştık. İyi de hissettik biraz...



Bileklikler, kolye ve kitap ayraçları son günlerde yaptığım bir kaç şey. Ve bence son zamanların arkadaşa verilebilecek en güzel hediyeleri, çünkü el emeği.

Not: Çok beğendiğiniz olursa lütfen yazın.

3 Nis 2013

Kitap Kafası


Son zamanlarda bende bir kitap kafası ki sormayın gitsin. Yaşadığım boşluğa iyi geleceğini düşünerek yeniden kitaplara sarıldım.

Çok kitap okuyamayan biri olarak hayatım boyunca ne kadar değerli ve öncelikler arasında olması gerektiğini bilir ve söylerim. Ancak gel gör ki hiç bir zaman önceliklerimde yer almadı ve hiç bir zaman "bir saatte okudum bitirdim" cümlesini kullanmadım. Kütüphaneleri çok sever, kitap satış mağazalarında hayranlıkla raflara saatlerce bakar, sonra da şu cümle geçer içimden: "önce evdeki kitapları okuyup bitirmeliyim". Sonra da elim boş çıkarım kokusuna hayran olduğumun evinden.

Bir önceki yazımı yayınladıktan sonra "ne megalomansın Esra, azıcık mütevazı ol kuzum!" demiştim. Şimdi de kendi berbatlıklarımdan bahsederek bir takım ayıplama ve gözden düşmelere maruz kalacağımı bile bile bu yazıyı yazıyorum:)

Ama hiç kitap okumadım değil elbette. Genelde popüler kitaplar okudum. Hep istemişimdir Türk Edebiyatı'nın bütün eserlerini okuyup kahramanlarında kendimi bulmayı, çok isterdim Rus Edebiyatı'ndan arkadaş ortamlarında bahsedebilmeyi ve çok isterdim bir kitabı bir saatte bitirebilmeyi.

Bilemiyorum işte olmadı... Ama hep odaklanma sorunum olmuştur kitap okurken, çok sessiz bir ortamdaysam okuyabiliyordum veya uykum olmadığında. Ya da işte başka boş şeyler çekti ilgimi sonra...

Oysa çocukluğumda okumaya teşvik edici güzel olaylar yaşamıştım. İlkokul öğretmenim okuma yarışı yapardı. En hızlı okuyan üç öğrenciyi tahtaya kaldırıp, alkışlatıp şeker verirdi. Ben hep ikinci olurdum:) Birinci Yelda, üçüncü Nazan. Bu hiç değişmezdi. Gerçi hep kızardım öğretmenime, utanırdım çünkü, tahtada durmuş arkadaşlarımın beni alkışlaması ve önlerinde şekerleri cebe atmak.. Zoruma giderdi o yaşta, ayrımcılık gibi gelirdi belki. Yine de en hızlı okuyanlar arasında olan bir öğrencisinin şu an hızlı okuyabilmek ve hatta kitap okuyabilmek için verdiği çabayı görse üzülürdü eminim.

Derken bugün şifa niyetine yeniden girdi gündemime okumak. Kim bilir belki kitaplarla ilgili çok istediğim şeyleri hayata geçirmek an meselesidir. Kendimi sahaflara atarak bir başlangıç yapabilirim.

Şu an ne mi okuyorum? Bir tık o zaman;)

Eee sizin kitap kafanız nasıl?

31 Mar 2013

"Ben yaptım!"

Beni tekrar blog yazmaya teşvik eden arkadaşlarıma teşekkür ederek başlamak istiyorum bu sefer, çizmek bir yana, yazmak çok iyi geliyor. O yüzden ne konuda olursa olsun yazın mutlaka diye tavsiye vermek isterim;)

Bundan önceki yazımda karamsar bir hava vardı malesef. Boşluk yaşamanın olumsuz taraflarından bahsettim hep. Ama çok kısa sürede hayat felsefem devreye girdi ve "neden olumlu ve güzel taraflarından bahsetmiyorum ki" diye düşündüm. Derken farkına vardım ki her zaman bunu yapmıyor muyuz? Sorun kendinize bi, "neden önce hep kötü yanlarına bakıyoruz?" diye. Cevabı ben de bilmiyorum ama yaşadığımız olumsuz bir olayın bize sadece kötü şeyler getirmediğine eminim. Dolayısıyla çalışmıyor olduğum bu geçici dönemin bana sunduğu en güzel şey: "yetenekleri ortaya çıkarmak" :)


Bu karamsar dönemde hep oturup ah vah edip ağlamadım elbette. Zaten yıllardır bir dakika bile boş duramayan bir bünyem var. Yapabileceklerimin sınırsız olduğunu düşünüp, üretmenin insana kendini iyi hissettirdiğini de hesaba katarak, yeni bir şeyler deneme taraftarı oldum her zaman. Bir tanıdığım bunu "maymun iştahlılık" olarak adlandırsa da "bunu yapabilirim" ve "ben yaptım" insanıyım n'apayım. Ayrıca emekli olup evde oturduğunda kendisine bu söylediğini hatırlatacağım. Eğer bu yazımı okuyorsan Göksel abime sevgiler!:)

Ne diyordum hep bi uğraş içinde olan hep yeni bişeyler deneyen becerikli bir insanım yapacak birşey yok:p İşte bu yukarıda gördüğünüz fotoğrafta da yine böyle bir uğraş içerisine girme isteğiyle ortaya çıkan bir çalışmadır. Geçen yıl çizmiş olduğum bu çalışmayı aldım ve papercut yaptım. Böylece onu çerçeveletip odama asabileceğim bir panom oldu. ve elbette bu deneme ile yapılabilecekler not defterimde yerini aldı;)

Aynı çizimi defterime de çizdirmiştim, burada görebilirsiniz.

Elbette boş zamanlarımda yaptığım sadece bu değil. Bu denemelerin bana birer blog postu olarak dönmesi de hoşuma gitmedi değil:)



30 Mar 2013

Boşluk deyip geçme!



Merhaba, yeni tasarımla ve yazacak bol zamanla yeniden döndüm. Blogun yeni halini beğeneceğinizi umuyorum.

Bu postu iki defa yazdım sildim. Blog başını da 3 haftada çizdim. Bunların sebebi son bir aydır işsiz olmanın verdiği ruhsal durumlar. İnanılmaz zor bir dönemmiş. Düşmana bile dilenmeyen cinsten:)

İlk zamanlar sudan çıkmış balık gibi hiçbir şeye adapte olamıyorsunuz. Zamanım olunca yaparım dediğiniz hiçbir şeyi tam anlamıyla yapamıyorsunuz. Odaklanma sorunu, uyuyamama hastalığı, ağlama krizleri, iştahsızlık bana getirdikleri. Evde film izlemek(her gün sadece Kung Fu Panda 2), yemek ve temizlik yapmak gibi şeylerle atlatmaya çalışıyorum, iş başvuruları yapıyorum ve arkadaş, eş dost söylemlerini("hala iş bulmadın mı?" "İstanbul'dasın gez dolaş" gibi) görmezden gelmeye çalışarak zamanım geçiyor. Hatta sorulara ve acınası bakışlara maruz kalmamak için kimseyle görüşmemeye çalışıyorum.

Böyle bir dönemde arkadaş desteği çok gerekliymiş. Halimi soran tüm arkadaşlarım sağolsun;) En çokta benimle bir konser gecesi düzenleyen ve her yerde kullandığım profil fotoğrafımı çeken canım arkadaşım Ümit'e özellikle teşekkür ediyorum.

Bilen bilir çizimlerimi, kartpostallarımı, kitap ayraçlarımı, pasaj dükkanımı... Bir ay geçti ama ben hiç birine el süremedim bile... Bir ay geçti ve ailemi ziyaret edip gelmemle biraz hayata döndüm sanırım. İlk iş bloga yazmak oldu. Bu sırada bol bol fotoğraf çekip, fotoğraf düzenleme aplikasyonlarıyla haşır neşir oldum ki bu da bana bir süre terapi gibi geldi. Görsel de son günlerde düzenlediğim fotoğraflardan oluşuyor, bu görüntüyü sizinle de paylaşmak istedim, Adana demek huzur demek benim için çünkü;)

Bu kadar ruhsuz, çizimsiz ve günlükvari bir yaz yazdığım için hiç hoşnut değilim. Anlayışınıza sığınıyorum, çok güzel çizim ve kağıt işleri projelerim var. Bir an önce iyileşmeyi umuyorum o yüzden.



29 Eki 2012

Cumhuriyet Bayramı Kafası

29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, özgürlük bayramımız... Gösteri kutlama bi yana yürüyüşün yasak olduğu bayram. Tüm engellere rağmen yürüyen Cumhuriyet çocukları hepimizi gururlandırdı elbette. Ben bugün sesimi duyuramasam da okula gider gibi ördüğüm saçlarım ve kırmızı-beyaz giysilerimle şehrin en kalabalık caddesinde yürüyerek rengimi belli ettim. Binlerce kişiyle kalabalığa, polise, coplara ya da biber gazlarına direnmedim belki ama kendimle, kadın başıma ÖZGÜRCE yürüdüm oradan oraya. Beni çok kimse görmedi belki ama Atatürkü'ü andım içimden sevgiyle. Onun en sevdiği içecek olan TÜRK kahvesi içtim bugün ve tek kişilik bayramımı içimdeki sevinçle kutladım. Biraz buruk ama çokça gururla...

17 Şub 2012

El becerilerimizi konuşturduk!

Sevgili arkadaşım Ezgi'nin elleri dert görmesin.

Arkadaşım diyorum ama henüz kendisiyle bir türlü biraraya gelebilmiş değiliz. Ancak onunla pek çok ortak yönümüz olduğunu düşünüyorum, kendisi ve eşiyle yaşadığımız bazı enteresan tesadüfler de bizi güldürmüyor değil.

Ortak yönümüz dedim ya, öncelikle ikimiz de çok becerikliyiz mesela :p Bunun en güzel örneği bu güzel iPhone kılıfıdır. Buradaki çizmimi hatırlarsınız, Ezgi'nin de kılıf diktiğini gördüm ve aklıma bu çizimimi, aşık olduğum telefonum üşümesin diye bir kılıfla birleştirmek geldi. Ezgi'nin de bunu başarıyla hayata geçireceğinden emindim zaten:)

Bu pek maharetli şirin ellerin diktiği muhteşem diğer şeyleri görmek isteyenler için ve hatta sipariş vermek isteyenler için buraya bir tık diyorum;)

4 Şub 2012

Yerli malı, yurdun malı, herkes bunu kullanmalı

Size memleketimin(Adana)en girişimci insanlarının en yaratıcı insanlarıyla biraraya gelerek kurdukları bir markadan bahsetmek istiyorum bugün. Daha önce pek yapmadığım birşey aslında ancak Adana'nın bağrından kopan, Türkiye'ye yayılan belki dünyanın her hangi bir yerlerinde bile izleyicisi olan bir marka olduğu için ve eğlenceli tasarımlarından çok hoşlandığım için anlatmak istedim.

Yıllar önce onu üniversiteden arkadaşım Erkan'ın düzenli olarak yeni tişörtler alıp giydiği ve bunun hepimizin dikkatini çektiği bir dönemde tanıdım. Erkan'a her sorduğumuzda "bu tişört ne güzel böyle nereden aldın?" diye, cevap şu oluyordu: "Matrak diye bi yer açılmış çok güzel ürünler var, Baraj Yolu'nda, gidip beraber bakalım mı?" Matrak aşağı matrak yukarı dilinden düşmezdi derken bizim de uğrak yerimiz olmaya başladı ilginç tasarımlı çanta, şapka ve tişörtleriyle. Ve gelişimini yıllarca izledim sevdiğim ve giydiğim bir marka sonuçta. Adana'ya açılan büyük AVMlerde yerini almaya başladı sonrasında günümüz girişimciliğine ayak uydurarak internet üzerinden satışlara başladı, hala takip ederim. Sizin için en beğendiğim örnekleri ekledim ama sitede daha yüzlerce seçenek var, rengarenk, eğlenceli ve komik:)

Arkadaşını davet et 15 TL kazan kampanyası ve 75 Tl üzeri alışverişlerde kargonun bedava olması ayrı bi güzel. Herşeyden güzeli şu an çok sevdiğim illüstratör arkadaşımın çzimleriyle süsleniyoruz;)

Hele ki şimdilerde sevgililer günü özel tişört ve kupaları ön planda ki tasarımları mutlaka görmelisiniz.

Tüm ürünleri görüp ve hatta satın alabileceğiniz web sayfası için bir TIK, Facebook sayfası için buraya bir tık -ki harika sürprizleri oluyor-

Yerli malı yurdun malı, herkes Matrak kullanmalı diyor ve ekliyorum, bırak kendini Matrak'ın yaratıcı kollarına;)

1 Şub 2012

Lidyana Kafası

Merhaba,

26 Aralık tarihinde başlayan hiper yoğun serüvenimden ötürü blogumu bu kadar uzun süre başı boş bırakmak zorunda kaldım.

Şimdilerde -umarım- hayat normale dönüyor ve ben çok özlediğim bloguma, çizimlerime ve yazılarıma kavuştum. Ne kadar sevdiğimi de yeniden anladım.

Bir maille başladı her şey bir ay önce, bir iş görüşmesi teklifiydi. Ardından görüşmeler, acilen işe başlama, arada memlekete gidip gelme, tekrar iş başı ve yeni ev, yeni ev arkadaşı, kar yağışlı havalar derken, hayatımın en yoğun bir yılını, bu bir aya sığdırmış gibi oldum. Her şey o kadar güzel ve keyifli ki yoğun demek bile olumsuz bir terim olarak kalır.

Hayatın tüm olumsuzluklarına rağmen büyük resime bakınca harika bir işim var, çok büyük girişimci isimlerin ortağı olduğu bir dikey e-ticaret sitesinin, büyük bir kuruluşun bir parçasıyım, Lidyana.com takı ve aksesuar sitesinin tasarımcısıyım. Yaşadığım ev İstanbul'un en güzel yerlerinden birinde, güzel arkadaşlarım var ve sağlığım yerinde, e daha ne isterim, birazcık blog yazmak için zaman tabi ki:) Bir de çizim yapabilmek. Bu çizimi de ofiste çaktırmadan yaptım, masa büyüklüğünde ekranımla nasıl çaktırmadan yapılır bilmem ama...

Yazmak istediğim tonlarca şey var, ancak zamanla sıralarım hepsini.

Hadi herkes bi tık Lidyana.com'a, sevgililer günü yaklaşırken sevgililere, eşlere, annelere güzel hediyeler almaya;) Erkekler için de ürünler var beyler koşun!

25 Ara 2011

Kar Kafası

Bu günlerde bir "Kar Kafası" yaşıyorum ki sormayın.

Hayatında kar görmemiş olmak sizin için çok şaşırtıcı olsa da, Adana'da hiç kar yağmadı ve ben seyahatlerimi hep karsız yerlere yapmışım. Geçen kış İstanbul'da çok hafif yağdığı dönem buradaydım. Bir de şu günlerde, bu kadar yoğun yağmasa da, her yağdığında aynen bu kafayı yaşıyorum.

İçimdeki çocukça duygulara engel olamayıp dilimi uzatıyor, oradan oraya koşmak istiyorum. Neden? Bilmiyorum:)

Bir an önce "Kar topu Kafası" ve Kardan Adam Kafası"nı yaşamak dileğiyle. ^^

22 Ara 2011

Van'daki çocuklar üşümesin diye...

"Kimin örgü bildiği ortaya çıksın, pamuk eller şişlere, yünler dolansın ellere"
"Öremesen de BEĞENebilirsin, beğenmesen de PAYLAŞabilirsin."
"Van için tek yürek iki bilek" nidalarıyla başlayan bu güzel organizasyona dahil olunuz, oldurunuz.

Ayrıntılar burada başka söze gerek yok;)

Facebook sayfası da burada.

Blog sayfanıza banner eklemek isterseniz sağ taraftaki bannerı alınız;)

Sevgiler.

20 Ara 2011

Teknoloji Deyip Geçme


Efendiiim, defterden bahsettik bir önceki yazımızda ancak teknolojiye epey haksızlık ettik. Teknolojinin güzelliklerinden bir nebze olsun bahsetmek istiyorum şimdi de.

Geçen hafta bir okul gezdik. Öyle bir okul düşünün ki teknolojinin en güzel imkanlarını almış, sonuna kadar kullanıyor. Bahsi geçen okul Doğa Koleji. Okuldaki oluşturulan tüm imkanlar hepimizi teknolojinin ağızları açık bıraktırdığı yere getirdi.İlköğretim sınıflarından lise eğitim sınıflarına kadar her yer, her ders ve her sınıf bu imkanlardan faydalanıyor.

Önce biraz etkinlikten bahsedeyim. Arkadaşım "bir blogger etkinliği var gelir misin" deyince olur dedim, Ataşehir Doğa Koleji'ne gittik. Çok güler yüzlü karşılandık okul hocaları tarafından, ilk önce yemek yendi. Ardından okul gezildi.

Öyle bildiğiniz sınıflar değildi. En çok sınıfa benzeyen odasında her çocuğun elinde tablet ve hocanın ders anlattığı bir de dev ekran vardı. Adı Akıllı Tahta. İşte olay burada, akıllı tahta ile öğrenci tabletleri bir bütün halinde ders işleniyor, her hangi bir pürüz yok ve eski sisteme göre daha verimli ders çalışılabiliyormuş.

Sadece bu kadar da değil. Öyle bir bölüm yapmışlar ki ilk okul çağındaki çocuklar uzayı, gezegenleri gerçeğe çok yakın bir şekilde öğrenebilecekleri mükemmel bir platform oluşturmuşlar. Bahsi geçen teknoloji devi marka tabi ki Apple.

Kara tahta ve kara önlükle geçen ilkokul hayatımızda değil teknoloji, uzayı bile bu kadar bilmiyor ve göremiyorduk. Zamanla dünyanın ne kadar değişip geliştiğine hep beraber tanık oluyoruz. Artık Türkiye'deki gelişmeler dünyayla aynı anda olmaya başladı. Doğa Koleji bu anlamda bölgede birinci nitelikte. Oluşturdukları proje ve çalışmalarla eğitim sistemini baştan yaratıp belki de Türkiye'nin geleceğini olumlu anlamda etkileyecek bir sisteme imza atmışlar.

Ben ve blogger arkadaşlarım tabi ki gördüğümüz imkanlar karşısında önce şaşırdık, sonra gurur duyduk ve eminim hepimiz de içimizden "çocuğum olunca bu okulda okutmalıyım" diye geçirmişizdir.Çocuğunuz yoksa bile gidilip görülmeye değer bir okul.

Dileriz daha nice güzel başarılara imza atarlar ve geleceği değiştirmekte daha büyük adımlar atarlar.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...